Hevsel'de bir adam: Şehir dediğin zehirdir

28 Kasım, 2019
2838

Hevsel'de bir adam: Şehir dediğin zehirdir

Diyarbakır’daki Millet Bahçesi Keçi Burcu’nun hemen dibinde başlıyor ve Fiskaya civarında bitiyor. Asfalt yol sevimsiz bir şekilde uzayıp gidiyor. Aşağıdaki Hevsel Bahçeleri ve Dicle nehri ise bütün müdahalelere rağmen çok davetkar.

             
17 Kas 2019 (Son Güncelleme 14:23)

Vecdi Erbay  verbay@gazeteduvar.com.tr

DİYARBAKIR – Yıllardır yasaklı olan Keçi Burcu’nun dibinden uzayıp giden asfalt yolun bir kısmında demir korkuluklar vardı. Kırklar Dağı’ndakine benzer ve ne işe yardığını kimsenin bilmediği bir de kemer yapmışlar yolda. Yolun hemen aşağısındaki çay bahçesi, en son gördüğümde müşterisizdi. Şimdi yükünü almış görünüyor. Çimlerin üzerine serilmiş kilimlerde oturuyor müşteriler, dirseklerini yastıklara gömerek ve çaylarını yudumlayarak.

Yolun geçtiği alanı düşünüyorum. En son ne zaman geçmiştim buradan? Burası ağaçlık değil miydi? Ağaçların yol yapımı için kesildiği bilgisi dolaşıyordu şehirde. İktidar partisinin seçim vaadiydi Millet Bahçesi. İnsanlar bu bahçeye gelecek, çimlerde yuvarlanacaklardı.

Surların hemen dibinde ağır iş makineleri çalışıyordu ve Demokrasi ve Emek Platformu, bu çalışmanın bin yıllardır ayakta durmayı başarmış surlara zarar vereceğini, çalışmanın durdurulması için mahkemeye başvurulacağını duyurmuştu.

Duyurmuştu ama kim dinler, kim mahkeme sürecini bekler. Mesela Ocak 2014’te Çevre Şehircilik Bakanlığı tarafından Hevsel Bahçeleri’nin bir bölümünün tarım alanı niteliğinin değiştirilip “Rekreasyon alanı, ağaçlandırılacak alan ve doğal park alanı” yani yapılaşmanın önünü açma girişimi olarak tarım dışı kullanıma açılmasına ilişkin bir karar alındı.

Millet Bahçesi

KİM BEKLER MAHKEME SONUCUNU!

Mart 2014’te Hevsel Bahçeleri’nin Dicle Üniversitesi bölgesinde ağaç kıyımları başlamıştı ancak doğa savunucularının karşı duruşuyla doğal kırım durdurulmuştu. Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi yürütmenin durdurulması ve iptal davası açmış, 2015’te dava karara bağlanmıştı. Karara göre bu değişiklik sonucu bölgede çok ciddi bir yapılaşma riskinin oluşacağı, bu durumun da bölgenin doğal özgünlüğünü bozacağından bakanlığın kararı iptal edilmişti.

2017 yılında tüm itirazlara rağmen Çevre Şehircilik Bakanlığı ve kayyımla yönetilen belediyeler eliyle Dicle Vadi Projesi kapsamında “Dicle Vadisi Kırklar Dağı Rekreasyon Alanı Projesiyle” Diyarbakır kalesi ve Hevsel Bahçeleri kültürel peyzaj alanının tampon bölgesinde yeni bir doğa kıyımı gerçekleştirildi. Sosyal tesisler, cami ve çeşitli yapılarla Kırklar Dağı ve Hevsel Bahçeleri’nin doğasına müdahale edildi.

Bu projenin iptali için Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şubesi tarafından 2017 tarihinde dava açıldı. Dava Ocak 2019 tarihinde karara bağlandı. Karara göre Diyarbakır kalesi ve Hevsel Bahçeleri kültürel peyzaj alan yönetimi planı ile çeliştiği yani projenin bu alanda doğayı tahrip ettiği gerekçesiyle iptal edildi. Ancak proje uygulaması bittiği için bu kararın pratikte bir karşılığı en azından şimdi bulunmuyor.

Millet Bahçesi

Ülkede hukukun geç karar alması sonucu işlenen birçok suç cezasız kalabiliyor. Şehrin belediyesine atanan kayyım, kendisini atayanların her sözünü emir telaki edip anında yerine getirmekle yükümlü hissediyor olmalıydı. İlk Millet Kıraathanesi kayyım marifetiyle Diyarbakır’da açıldı mesela.

Ardından yine seçim vaadi olan Millet Bahçesi için kolları sıvandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayıyla surlardan Hevsel Bahçeleri’ne kadar inen, Mardinkapı’dan Fiskaya bölgesine kadar uzanan büyük bir alan, Millet Bahçesi olarak projelendi. Kentin dinamikleri yine dava açma yoluna gitti. Diyelim mahkeme projenin iptaline karar verdi. O zaman ne olacak? Surların dibine asfalt dökülmüş, insanlar araçlarıyla buraya geliyor ve belki yüzlerce ağaç kesilmiş. Bunun telafisi nasıl olacak?

AĞAÇ KESEN ADAMLAR

Bunları düşününce insanın canı sıkılıyor ve bu yolda yürümeye devam edersem bu can sıkıntısının artacağı belliydi. Kendimi yoldan aşağıya, Hevsel Bahçeleri’ne bıraktım. Dicle nehri ta uzaktan görünüyordu ve sonbahar güneşinin altında ışıldıyordu.

Adam bahçesinin etrafındaki ağaçları testere ile kesmişti. Kesilen ağaçların dallarını, adına dere dediği orağa benzeyen bir aletle buduyordu. “Neden kesitin ağaçları?” soruma bahçeyi göstererek cevap verdi: “Ağaçlar gölge yapıyor oysa bahçenin güneş görmesi lazım. O yüzden budadım ağaçları.”

Kesilen ağaçlar…

Kendisi için bahçeye biber, patlıcan, domates ekmiş, “Son ürünleri de aldım, bitti artık” diyor. Satmak için pazı yetiştirmiş ama halde çok ucuza alındığı için satmaktan vazgeçmiş, üzülerek, “Para etse yüklerim traktöre götürürüm hale ama para etmiyor. Yarın öbür gün fırsat bulursam kaldıracağım” diyor.

Nerede oturduğunu soruyorum. Eliyle surların dibindeki yıkık evleri gösteriyor: “Eskiden orada oturuyordum, sonra kamulaştırdılar, şimdi Diclekent’te oturuyorum.” Diclekent şehrin zengin muhiti sayılır. Orada yaşamaktan memnun olabilir mi? “Şehir dediğin zehirdir” dedi.

Kamulaştırılan evi için teklif edilen parayı az bulunca 3 yıldır devam eden bir mahkeme süreci başlamış. Bu süreci anlatırken bile sakindi ama “Şehir dediğin zehirdir” derken basbayağı öfkelenmişti. “Bütün hayatım Hevsel’de geçti. Burada yaşarken tavuklarım, keçilerim vardı. Her şey organikti. Şehirde her şey zehir. Çocukları parka götürüyorum, o bile zehir” dedi.

Ağaç kesen adamlar…

Sonra yıkılan diğer mahalleleri, bu mahallelerden göç etmek zorunda kalan insanları konuştuk. “O zaman kimse gelmedi” diyerek gazeteciler dahil herkesi eleştirdi.

Başka adamlar da gördüm ağaç kesen. Ta uzaklardan bir yerlerden testere sesi geliyordu. Neden ağaç kesilir? Kestikleri yaşlı ve artık ürün vermeyen kayısı ağaçlarıymış. Kestikleri ağaçların yerine erik ağaçları dikeceklermiş.

O SİYAH BEYAZ KUŞ

Ağaçlar kimi yerde çok sık. Öyle ki kimi yerde bir çeşit tünel oluşturmuşlar. Sararıp düşmüş yaprakları, kırık dalları ezerek Dicle’ye doğru ilerledim. Dicle’ye kısa bir mesafe kalmıştı. Suya inecektim.

Serçeler dahil ortalıkta başka kuş yoktu. Sadece o siyah beyaz, irice kuş arada çalılıkların arasından ya da ağaç dallarından havalanıyordu. Bir süre koskoca Hevsel’de bir tek kuşun olduğu hissine kapıldım. Sonra bir bahçede birkaçını birden görünce rahatladım.

Yıllardır müdahale ediliyor Dicle’ye ve Hevsel Bahçeleri’ne. Onlarca kuş türünün bahçede yaşadığını çevreciler söylüyor. Yine onların söylediğine göre kuş türleri giderek azalıyor. Ayrıca göçmen kuşların güzergahı üzerindedir Hevsel. Ama yine insan eliyle yapılan müdahalelerden dolayı göçmen kuşlar için cazibesini yitirdiği de dile getiriliyor.

BALIK TUTAN ADAMLAR

Nehir boyunca belli aralıklarla tek başlarına oltayla balık tutan adamlar vardı. Nehrin öte yakasına yakın bir yerde bir başka adam küçük bir botla balık avlıyordu. Bu ağ atıyordu nehre. Uzaktan seslendim, “Balık var mı?” diye. “Var, var” diye karşılık verdi.

Ama oltayla balık tutanlar pek keyifli değillerdi. Su kovasında birkaç küçük balık vardı sadece. “Mercan balığı bunlar” dedi biri. “Bu mercan Dicle’nin balığı değil aslında. Nereden geldiyse diğer balıkları yedi bitirdi. Bir dişleri var, testere gibi.” Pirana balığı tarif ediyor adeta. “Eti de güzel değildir” diye ekliyor.

Sudaki balık türlerinin giderek azaldığını yine çevreciler de söylüyor. Çevreciler dişleri testere gibi mercan balığından söz etmiyorlar ebette. Onların dediğine sorun nehrin üzerinde kurulan HES’ler. Suda yaşayan bütün canlıların düşmanı.

‘AH KAVAKLAR, KAVAKLAR’

Fiskaya yokuşunu tırmanarak Suriçi’ne çıkacağım. Ali eşlik ediyor bana. Terliklerini elinde taşıyor. “Terliklerini giysen iyi olur. Diken falan vardır” diyorum. “Bir şey olmaz, alışığım ben” diye karşılık veriyor.

Onun da bütün hayatı Hevsel’de geçmiş. Burada bahçeleri var Ali’nin. Eski evi yasaklı mahallerden birindeymiş. Evleri çatışmaların ardından yıktırılmış. “Uzaklaşamadım buradan” diyor, “Dağkapı’ya yerleştim buraya yakın diye. İki günde bir iniyorum Hevsel’e. Burada nefes aldığımı hissediyorum.”

Yıktırılan evleri için para vermişler, üstelik fena da değilmiş teklif edilen para. “Ama” diyor Ali, “Annemi evden aldım, arabaya bindik yeni eve doğru gidiyoruz. Annem bir başladı ağlamaya… Para her şey değil ki.”

Kavakları gösteriyor Ali. Kavakların arasından bize ulaşan ışık büyüleyici. Neden kavak yetiştirdiklerini şöyle anlatıyor Ali: “sebze yetiştirmek zahmetli iştir, sürekli ilgilenmek gerekiyor. Ama kavaklar öyle değil. Diktikten sonra bir iki hafta sulamak, toprağına bakmak gerekiyor. Sonra kendi kendine büyüyor. Yaklaşık 6 yılın sonunda kavaklar kesilip satılıyor.”

Söğüt ağaçlarının dalları suya eğilmiş. En sevdiğim ağaçlardandır söğüt. Ali, “Söğüt kavak gibi değildir, çok su ister. Yanında başka ağaç da istemez” diyor.

Dicle’nin ve o siyah beyaz kuşun sesini, sararmış ağaç yaprakları arasından sızan ışığı, balıkçıları, sesleri Hevsel’e dağılan ağaç kesen adamları geride bırakıp Suriçi’ne, insan kalabalığına çıkıyoruz Ali’yle. Ağaç kesen adamın “zehirdir” dediği şehre bakıyoruz vedalaşmadan hemen önce.

Haber kaynağı: https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiye/2019/11/17/hevselde-bir-adam-sehir-dedigin-zehirdir/